Thursday, October 04, 2007

John Ay Virüsleriyle bir bağlantın var mı?

Nerdeyse bu duruma alışacağım. Genelde sabah saat 4 ve akşam saat 7 de kendime geliyorum. Yaklaşık 2-3 saat ihtiyaçlarımı giderdikten sonra büyük bir yorgunlukla yatıyorum. Mobilyaların gittikçe azalıyor. Evdeki para edebilecek her şey teker teker kayboluyor. Kapımın önü postalarla dolu ve telefonumda haftalar öncesinin mesajları var. Telefon hattı kesik ve kapı da kilitli. Bazen bunun bir şaka olduğunu düşünüyorum. Ama bir şaka aylar boyu devam etmez değil mi? Bir sıçan gibi tıkılı kaldığım bu kafeste elimde olmadan o geceyi düşünüyorum...

John Ilia Clags'ı tanır mısın?

Kafamda neler olup bittiğini bilemiyorum. Ancak bildiğim tek şey beynimin içindeki bu savaş bir anlığına bile kesilirse ben infilak edeceğim. Kendime geldiğim zamanlarda yazıyorum. Kendi kendimle bir haberleşme biçimi haline geldi bu artık. Kendimde olmadığım zamanlarda ise.. Terra bizi korusun. Bazen.. Bazen kendime geliyorum ve elimde bir kitap oluyor ya da televizyonun karşısında oluyorum. O kitaplar hep tarih kitapları oluyor ve televizyon da devamlı haber sonrası saçma programlarda takılmış oluyor. Nerdeyse birşeylere anlam verebilecek gibi hissediyorum. Ancak hiçbirşey aklımda birleşmiyor. Herşey paramparça ve benim birleştirmeye gücüm yok. Zaman kavramı gittikçe benden uzaklaşıyor. Gün geçtikçe azalan mobilyalarımın arasında bazen bir fotoğrafa raslıyorum. Ve.. Ve o sanki bana yüzyıllar öncesinden silik bir hatıraymış gibi geliyor, Uzun zaman önce unutulmuş..

Wednesday, July 11, 2007

2.Akşam Haberleri

* ...Savaşın yaraladığı güneyin, toplumcu kolonilerinden...*

Karserya ... güneyin anlaşılmaz insanları ... 2000 yıl önce Terra üç kere yıkılmış, üç kere toprağın soyu katledilmiş , kurumuşken neden savaşmadıklarını anlayamazdık. Aradan 2000 yıl geçmiş... Neden savaştıklarını anlayamıyoruz...

*...Birleşmiş topraklar ittifakı, en sonunda, insanlık adına bu vahşeti sonlandırmak için müdahale kararı aldı...”

Müdahale ettik... Kafirlere, barbarlara, şeytanlara , anarşistlere , kendimize... Sırf kendi paramparça, ayrılıkçı, çıkarcı, kaypak topluluğumuzu doğru göstermek için. Tanrıların şehri Terra, tanrıların kibiri ile saldırdı dünyaya ve yine sonu onlarınki gibi oldu.

*... Ve sizi savaşın çarpıcı görüntüleri ile başbaşa bırakıyoruz...*

Düşenlerin tellallığını yapmaktan başka bir işe yaramayan sıçan sürüsü... Eskiden kulaktan kulağa yeraltından çalışan bu örgüt şimdi renkli camların arkasından tüm ulusa sesleniyor. İmparatorların emrinde hayatları batırmaktan başka hiçbir işe yaramayan bu akbabalar, şimdi insanların bilgi edinme haklarını savunuyorlar. En ufak kan kokusuna sırtlanlar gibi üşüşüp, tiraj için Terralılar’a zehir satıyorlar. Bir Terralı’nın dört duvar arasına hapsolmuş hayatında, insanların kolayca bastıramayacağı vahşet ve cinsellik içgüdülerini kullanarak milyonları sömürüyorlar. Ve üstüne üstlük her akşam haber dedikleri kan banyosu ve gövde gösterisi saatinden sonra üçü de dolaylı yoldan Terra hükümetine bağlı üç kanaldan birini izlediğimiz için bize teşekkür ediyorlar...

Kurşunların delik deşik ettiği sıvasız bir duvarın dibinde ; toz, toprak arasında babasının cesedini bir eliyle kavramış, simsiyah gözleriyle düzeni ve medeniyeti silah ve tanklarla getiren Terra Muhafızlarını izliyor bir çocuk. Tek katlı evlerin arasından batmakta olan çöl güneşi, kavurucu ışıklarını çocuktan esirgeyip kameraman ile birlikte yedi kişi olan birliği aydınlatıyor. Çağlar geçmiş , silahlar değişmiş ancak düzen değişmemiş. Çaylaklar önde , paralılar ve rütbeliler arkada.. Ne olursa olsun hepsi herşeyin üstünde tek bir amaç için toplanmışlar. Ve o amaç Centurion’a telsizle iletiliyor.

*Tek bir karserî bile bırakmayın!*

Pugio marka 9 mm bir tabancadan çıkan tek bir kurşun çocuğun simsiyah gözlerini kana buluyor. 6 kişilik birlik sanki bir tarla faresi öldürmüşçesine tepkisiz, düzenini koruyarak tek katlı evlerin arasından ilerliyor. 7. kişi kaydedilmemesi gereken görüntülerin kendisinden nasıl alınacağını düşünerek yavaşça onları takip ediyor. Ve bir anda kocaman bir kamyon, gökyüzünü kızıla boyayan güneşin ve aynı şeyi geçtiği toprağa yapan birliğin önünü kesiyor. Her yerden 6 kişilik birliğin üzerine güneyliler yağarken tüm bunları kaydeden kamera boğazı kesilen sahibinin elinden düşüyor. İşleri biten güneyliler geldikleri hızda ayrıldıklarında hala çalışan kamera uzaklarda simsiyah bir figürü yakalıyor. Karanlık cübbesinin içinden attığı tek bakış o mesafeden yemyeşil parlak gözlerini ele veriyor. Ve sonra kamera bir karabî çarığı altında parçalanıyor.

“Geleceğin haber verilmişti zehirli olan. Umarım harekete geçişin de bu kadar zamanında olur.”

Tuesday, July 10, 2007

1.İşte Başlıyor

Açık olan televizyonun saçılan loş ışığı odayı, televizyondan gelen ses, geçmiş ve bugün , gerçek ve yalan, iyi ve kötü ise karmaşa içindeki zihnini ; aynı televizyonun odaya yaptığı gibi ne tamamen aydınlatıyor ne de karartıyor, yalnızca farklı renklerin ani parıltıları ile boyuyordu. Olanlara anlam vermeye çalışarak, odaklanmadan, kendi muhakemesi içinde kaybolarak, sadece durdu ve bekledi... Cisminin durgunluğuna rağmen fikirlerin enstrümanlaştığı, posmodern olamayacak kadar antik, avant-garde olamayacak kadar muhafazakar, ancak yaşadığı anı tümüyle reddeden, bu reddedişe rağmen günümüze ait gözüken, kaotik ve soyut müziğin eşliğinde aldatıcı olan ya da sadece kendi olmakla yetinen kavramların çarpışmasına zemin olan zihni ve transtaymışçasına askıda olan bilinciyle izledi akşam haberlerini...